Cuma, Şubat 24

Biraz Eski Biraz Hayal.

Yaşadığı en güzel sonbahardan bir gün. Güzel diyebileceği son sonbahar. Son işte. Hava serin. Neyse ki odaları sıcak. Hatta epey sıcak. Kız duşa girmek için yataktan doğruluyor. Biraz terlemiş ama bu çok güzel. Terleri karışmış, aşk kokuyor her yanı. Suyun altına giriyor. Ilıcıktan biraz sıcak. Mutluyum mutluyum diye mırıldanıyor. Ama aynı zamanda az önce dünyanın en büyük suçlarını işlemiş gibi bir his de var içinde. Oysa ki sadece seviyor. Belki biraz da sevişmiştir. Ne var ki bunda? “Aştan başka bir şey yok bence” diyor ve omuz silkip köpüklere boğuyor kendini. Derken çocuk giriyor banyoya. Yine yüzünde o muzır ifade. Şımartılmak istiyor belli. Gidip sarılıyor kıza. Bir süre öylece kalıyorlar suyun altında.

Çocuğun üşüdüğünü gören kız bir an önce yıkanıp çıkmaları için köpüğünden arınıp başlıyor çocuğu yıkamaya. Rahat dursun diye de arada bir dürtüyor çocuğu. Saçlarını yıkıyor şefkatle sonra da vücudunu, o sadece kendine ait olan. Ayaklarına kadar sabırla ve büyük bir sevgiyle. Annesi gibi diye bir benzetme yapacaktım vazgeçtim. Onu herkesten ayrı, herkesten başka seviyor çünkü. Tamamen temizlendiğinden emin olunca, bir öpücük kondurup çirkin burnuna yolluyor çocuğu odaya. Kendisi de sıcak suyun altında biraz daha keyif yaptıktan sonra durulanıp çıkıyor duştan.

Çocuk kurulanmış, giyinmiş onu bekliyor banyonun kapısında. Elinde bornoz. Sarıp sarmalayıp alıyor kızı kucağına. Oturtuyor yatağın üzerine ve kömür saçlarını tarıyor. Yavaş yavaş. İncitmeden. Öpüyor, kokluyor ve “hadi bakalım eşek sıpası git kurut şimdi bunları” deyip bir şaplak atıyor kızın küçük poposuna.

Ehe mehe gibi salak sesler çıkarıyorlar. Belli canım epey şımarmış ve çokça mutlular. Bir şey var aralarında. Yok çok şey var aralarında. İnsanlar böyle duygulardan bu kadar uzakken. Ve açken. Günah işliyorlar resmen. Çok fazla hissediyorlar, çok fazla yaşıyorlar çünkü. Sahi nasıl bu kadar fazla? Nasıl geldiler bu noktaya. Ah bir bilseler. Deli işi işte. Akıllarını kaybetmişler. Her neyse..

Fazla derinleşti buralar. Boğulmadan gerçeğe dönelim. Kızında çocuğunda bir gün aklı başına geliyor. Sonra kız saçlarını kendi tarıyor. Çocuksa kendi başına yıkanıyor. Hep bir başlarına..

Çarşamba, Şubat 8

Adına da Derler Aşk.

Beyhudedir aşk adına verdiğin uğraşlar. Her seferinde elin boş dönersin, hepsinde ayrılığı tadarsın. Eh aptal ne diye kendini yorarsın? Kimse hak etmez candan sevilmeyi, kimse canından çok sevmez çünkü seni. Ay vazgeçtim bu kadar derinden anlatamayacak gibiyim şuan meseleyi. Ne bu kafiye olayı ya, içim şişti! Daha sığ konuşmak gerekirse; aşk meşk için boşuna yırtınıp durmayın canlarım çünkü hepsi illa ki bir gün b.ka saracak! Hatta daha da abartıp “en iyi erkek ölü erkektir” falan diyeceğim ama konu dışına çıkmak istemiyorum.

Nerde kalmıştık? Aşk bir sudur iç iç kudur gibi bir yerdeydik sanırım? Heh işte, bunlar içip içip kuduruyor sonrası böyle, üç verdin beş daha ver arsızlığı, g.tündeki dona bile karışırım yüzgözlüğü ( güneş gözlüğü, at gözlüğü falan hatta ), bu ilişki heyecanını kaybetti tatminkarsızlığı.. sazlığı..sözlüğü..

Sen daha en başında paylaşabileceğin ne varsa paylaş. Aldıkça al ehh verebildikçe ver.. Ortalık böyle bir cıvıklaşsın, el ense g.te parmak misali yüzgöz olun. Hayatım de, sebebimsin, maralımsın de, hatta daha da abart kocamsın erim erkeğimsin de. Sonra da “tırnağımdaki ojeye bile karışır oldu piç!” vay efendim ne haddine diye söylen. Yok öyle yağma! Sen adamın g.tünü daha ilk günden yellemeye başlarsan haliyle paşamda özgüven olur binbeşyüz. Adam senin hayatına turp suyu bile sıkar. ( turp suyu ne alakaysa? ) O saatten sonra nefes almak ve sıçmak dahil bütün her şeyine karışma yetki ve gücü onundur. Mızıldanmanın manası yok. Adama bu cesareti sen verdin, en tabii hakkıdır, kullanacak.. Ehh senin de elin armut toplamıyor diğğ mi?

İşte bu evre zaten başta çok sağlam kurulamamış saygı olgusunun iyice yitirildiği evredir. Bu aşama ilk etapta özgürlüğüne düşkün şahıslarda geri tepecek olsa da arada hatırı sayılır bir sevgi varsa çok geçmeden durum kabullenilir, kabullenilecektir. Karşılıklı olarak tarafların birbirlerine yerli yersiz müdahale etmeleri, kendilerine dair hiçbir özel alanın kalmamasına neden olur. Birbirlerinin hayatına yaptıkları etkiler zamanla misillemeye, ego tatminine, istismara dönüşür. Karşılıklı olarak birbirlerinin hayatına tecavüz ederler ve bu durum onlar için caiz hale gelir. Ve eşek ölüp ortaklık bitince bu kısım şu şekilde dillendirilecektir: “ben, hayatım boyunca kimsenin sözüne bu denli kulak asmamıştım elin piçi/yosması maymun etti bizi resmen. ahh benim salak kafam! değdi mi ha değdi mi?!”

+Arkadaşın x’e hiç kanım ısınmadı, onunla arkadaşlığını keseceksin. +Gece en geç saat onbirde eve dönmüş olacaksın. +Gece kulübü mü dedin? Bir git bakalım neler oluyor!!  Vs..vs.. Bu istekler ilişkinin boyutu ve yaşına göre daha da akıl almaz, gönül ferman dinlemez hale gelebilir, gelecektir.

Böyle böyle derken ne saygı kalır ne de ilk günkü sevgi.. Bu evre ilişkiyi ne hale getirdiğinizi görme ancak görmemezlikten gelme evresidir. Birbirinize dört bir yandan öyle sınırlar koymuşsunuzdur ki, nefes alamadıkça hırçınlaşır ve sorun çıkartırsınız. Yasakları ve kuralları tartışmaktan sevişmeye ( sevmenin işteş hali ) vaktiniz kalmaz. Sık sık ayrılığın eşiğine gelirsiniz. Verilen emeklerin, geçen zamanın, hissedilen duyguların hatırına kopan yerlere düğüm atarsınız. Ancak bir zamandan sonra hiçbir düğüm tutmaz olur.

Ortada su götürmez bir gerçek vardır. İlişki ve siz yeterince yorulmuşsunuzdur. Ve bir şeyler ( ?! ) artık bitmiştir. Bir daha da eskisi gibi olmayacaktır. Bu evre de kabullenme ve yolları ayırma evresidir. Bütün bir ilişki süreci boyunca hiçbir şeyin tam hakkını verememiş iki taraf çoğu zaman ayrılma evresini de beceremez. Eline yüzüne bulaştırır. Sakız gibi uzatır. Çirkinleşip insanlıktan çıkar..

Evet nolduuu? Senin “yalnızım dostlarım yalnızım yalnız” diye gezdiğin zamanlarda imrenerek izlediğin o çift çift çiftleşen çiftler ( ne diyorum ben ya? ) yalan oldu. Üç beş aya kalmaz birçoğu birbirinin adlarını bile hatırlamayacak. Güzel canını bu meseleler için üzmeye değmez anlıyorsun beni değil mi? Nereye gitsen durum budur çünkü. Çok nadir rastlarsın mutlu aşk hikayelerine. O da sana denk gelmedi gelmez.. Neyse bu yazımla sizlerin yarayan kananıza olmadı kanayan yaranıza, her neyse işte bir yerlerinize parmak basabilmek istedim. Esen kalın hoşça kalın canlar!

Cumartesi, Şubat 4

Gelin Olmuş Gidiyorsun!

Ağlamak benim için sanırım bir hobi haline geldi. Eskiden kendimi çok sıkardım kolay kolay da ağlayamazdım ama artık ( buradaki artık, yaşlandık artık evlat demek. ) canım bir şeye sıkılmaya görsün direkt açıyorum çeşmeleri. Bazen terapi niyetine bir sıkıntım olmadan da ağlıyorum. Yeter ki isteyeyim yani. Ağlayacak hiçbir şey bulamazsam, ölmüş olduğumu farz edip arkamdan en çok kimler üzülür, ağlar, kendini alkole, ona buna verir diye düşünüp olayları iyice dramatize ederek başlıyorum ağlamaya. Baya baya inanıyorum ölmüş olduğuma. Gerçekten acıklı.. Epey bir süre ağladıktan sonra ohh neyse ki hala yaşıyorum diyor ve kendime geliyorum.

Amma velâkin bu gece sıkıntım büyük. Kızımız bastıbacak Feriha ile boyuna posuna kurban olduğum Emirim erkeğim dünya evine girdiler. Ağlamak için bundan büyük bir sebep bulamam şuan. ( hiç şimdi ayy ne yavan şeyler izliyorsun, ne boş insansın allasen pozlarına girme! utanma ben de izliyorum de. ) Ya bir de işin garibi evde kalmama da daha çok var. ( daha bir iki cümle önce yaşlandık artık demiyor muydun sen? iyice saçmaladın. ) Ama ben neyin sıkıntısını yaşayıp bu kadar içlendim yine bilemiyorum.

Burada kendi kendimi şişirdim resmen yok bilemiyorum edemiyorum diye! Bal gibi de biliyorum. O aptal dizide olup biten her şeyin anca öyle aptal dizilerde olacağını gerçek hayattaki geçerliliklerinin sıfırın altında bilmem kaç olduğunu vs. vs.. Gerçek hayatta her şey orda aval aval izlediklerimiz gibi kolay ilerlemiyor. İşte benim deli dümbül ağlamamın nedeni bu olsa gerek.. Bölüm bitti ben salya sümük içindeydim. Ahh ahh off offflar havada uçuşuyordu. Odamdan sümüklerimi silmek için peçete almaya gittiğimde aynadaki halime takıldı gözüm ve bir gülme aldı ki beni anlatamam. ( dengesiz be bu dedin, duydum. sensin o. )

Gerizekalı bunların hepsi kurgu, oyuna geliyorsun car car ağlıyorsun. Gerçek hayatta, toplasan bir avuç günahı olmayan Feriha, deli gibi bir hırs ve nefretle hayatının içine etmeye çalışan Emir’i o kötü günleri ona hiç yaşatmamış gibi, ilk günkü sevgisiyle hayatına tekrar geri alabilir miydi? Feriha’ya çektirdiklerinin hepsi göööyaa sevgisinden olan, üst üste sıçıp sonra da sıçtıklarıyla güzel bir natürmort çalışması yapan Emir, intikammm diye geberirken ilişkinin en başında yaşadığı o masum duygulara bu kadar kolay dönebilir miydi? Bir insan iki gün önce vurun kahpeye zihniyetindeyken iki gün sonra gel maralım kaçalım bu diyarlardan, evimin kadını, çocuklarımın anası ol diyebilir miydi? Nayırrr efendim diyemezdi!! Dexter çakması bir psikopatın eline düştüler, ölümün eşiğine geldiler diye bir zamanlar birbirlerini ne deli sevdiklerini hatırlayıp aşka geldiler. Bıyıklı Feriha’ya iki dokundu diye kol kalınlığındaki ipleri koparıp efelenmeye çalışan Emir, Feriha’ya ucuz kadın muamelesi yaptığın günlerde kalbin nerene kaçmıştı yavrucuğum?! Sırf dünya ölümlü bir dünya diye onca çirkinliği hazmedecek aşk var mı bu devirde? ( bunların hepsi aynaya bakıp burnumu temizlemem esnasında geçti aklımdan ) Sıçarım böyle aşka da ızdırabına da diyerek temizlik işlemini bitirdim.

BTW: Ben Feriha’nın yerinde olsam otobüsün bagajından bavulumu almadan bırak kaçmayı iki adım öteye gitmezdim. Kıyafetlerim, aksesuarlarım, makyaj eşyalarım, bakım losyonlarım.. Ha pardon Emir zengindi, dünyaları alabilir bana. Hiçbir evlilik işlemi yaptırmadan, nüfus cüzdanları olmadan nikâh bile kıydırır, o derece yani. Fena yere kapak attım, ayy yani attın, aferin sana Feriha!